
MERHAMET SÖZLÜĞÜ
Mesut Doğan
Nurettin Topçu, kalbe yapılan ilk aşı, merhamet aşısı olmalıdır, der bir yazısında. Dostoyevski’ye göre merhamet, insan varlığının temelidir. İsmet Özel, merhameti aşktan üstün görür. Bugüne kadar pek çok şair, yazar ve mütefekkirin eserlerine konu olan ve hayat boyunca sürekli karşımıza çıkan merhamet kavramı üzerinde derinlemesine düşündük mü hiç? Merhamet nedir? Merhamet, zihin dünyamızda, gönül evimizde, sosyal yaşantımızda ne kadar yer kaplar? Hayatımızda merhamet olmadan düşünmek, olan bitenin farkına varmak, idrak etmek, azmetmek, sabretmek ve iyilikte bulunmak mümkün müdür?
Merhamet
Şimdi gelin, merhamet ve ona bağlı kelimeler, kavramlar, deyişler dünyasında bir merhamet yolculuğuna çıkalım.
Arapça ‘rahm’ kökünden türetilen Merhamet kelimesi, Kubbealtı Lügatinde şu şekilde açıklanmış: Merhamet (Ar. İs.) Herhangi bir canlının acısını, kederini, mutsuzluğunu yüreğinde hissedip üzüntü duyma ve ona karşı yardım hisleriyle dolma, acıma. Ötüken Osmanlı Türkçesi Sözlüğünde ise kelime; Acıma; şefkat gösterme; koruma; iyilik etme. Acıma duygusu, üzülme, yufka yüreklilik olarak açıklanmıştır.
Merhamet kavramının, İslam Ansiklopedisinde izahına gelince: Sözlükte “acımak, şefkat göstermek” anlamında masdar, “acıma duygusu, bu duygunun etkisiyle yapılan iyilik, lutuf” anlamında isim olarak kullanılan merhamet ve aynı mânadaki rahmet kelimeleri öncelikle Allah’ın bütün yaratılmışlara yönelik lütuf ve ihsanlarını ifade etmekte, bunun yanında insanlarda bulunan, onları hemcinslerinin ve diğer canlıların sıkıntıları karşısında duyarlı olmaya ve yardım etmeye sevk eden acıma duygusunu belirtmektedir. İslâmî kaynaklarda merhamet kavramı genellikle rahmet kelimesiyle ifade edilir. Ancak Türkçede merhamet hem Allah’a hem insanlara, rahmet ise özellikle Allah’a nisbet edilerek kullanılır.
Kültürümüzde büyük izler bırakan merhamet kelimesine bağlı deyimler de şu şekilde yer bulur sözlüklerde; Merhamet etmek (kılmak): Acımak, sıkıntı ve acısını azaltmaya çalışmak. Merhamete gelmek: Acıma duygusu uyanmak, acır duruma gelmek. (Birinin) Merhametine sığınmak: Bir kimsenin merhametine güvenip yardımını istemek. Bugün artık sözlüklerde rastlayamadığımız Merhamet-bahş (Merhamet eden), Merhamet-güster (Merhamet duygusu olan), Merhamet-perver (Merhamet duygusu besleyen) tamlamaları, Arapça-Farsça bir karışımla merhameti anlatır bize. Acıyarak, esirgeme duygusuyla merhamet göstermeye Merhameten; başkalarına karşı acıma duygusu olan, yufka yürekliye Merhametli; Merhameti olmayan, acımasız gaddar kişiye Merhametsiz deriz.
Acıma-Acımak
Bir kısmı günlük hayatta sıklıkla kulağımıza çalan, bir kısmı da Osmanlı Türkçesinden aşinası olduğumuz bu ifadeler bizi doğrudan ‘acıma’ kelimesine götürür. Türkçede en çok kullanılan kavramlardan biri olan ‘acıma’ merhamet kelimesinin eşanlamlısı olarak kullanılır. Biz, fakire, düşküne, yetime, mazluma, garibe, darda kalmışa, hastaya, kazazedeye acırız. Onlara merhamet duygusu besleriz, onları bulundukları durumdan çıkarmak için gücümüz nispetinde yardım eder, dua eder, kurtuluş ister, şifa dileriz.
Acıma ile bağlantılı olarak acımak fiilini günlük hayatta sık sık kullanırız fakat her nedense daha çok olumsuz manada kullanırız: “Zavallı, şu haline acıyorum.” “Sana hiç acımıyorum.” “Acımasız bir insansın.” “Bana kimse acımasın.” “Acıma, acınacak duruma düşersin.” Acımak deyince Reşat Nuri Güntekin’in unutulmaz romanı aklımıza gelir. Görevine bağlı olan İlkokul öğretmeni Zehra'nın temizliği, fedakârlığı onda en önemli şeyi, acıma duygusunu öldürmüştür. Duygusal, doğru ve temiz bir kadın olan Zehra zaafa, düşkünlüğe, çirkinliğe acımayan bir insandır. Acımak romanının ana fikri acımak duygusunu doğru yerde ve doğru zamanda ortaya çıkarmamız gerektiğidir. Kemal Sayar’ın ifadesiyle, İçimizde korku ve nefret tohumları da durur, merhamet, aşk ve nezaketin tohumları da. Hangisine su verirsek o büyür. Neyin yeşereceği bizim seçimimiz.
Acımaktan Şefkate
Toplum olarak acımayanın yanında olmayız; acımayanı, acımasız bulur ayıplarız. “Sen ne kadar merhametsiz, kalpsiz, katı yürekli, zalim bir adamsın, içinde zerre kadar bir acıma duygusu yok mu?” deriz. Acımak bizim bireysel ve toplumsal refleksimizdir. Bu refleksi uymayanları kendimizden görmeyiz. Acıdıklarımıza şefkat gösteririz, hiç gecikmeden. Şefkat, koruma, acıma ve esirgeme duygusu ile karışık olan sevgidir. Şefkat göstermekse bir kimseyle esirgeyici bir sevgi göstererek ilgilenmektir. Davranışları şefkat dolu olan kimselere şefkatli denir. Şefkatten yoksun, sevgisiz ve merhametsiz, katı kalpli kimselere de şefkatsiz demekten geri durmayız. Şefkat beraberinde müşfik olmayı getirir. Sevgi ve koruma duygusu içinde bulunan, merhametli, şefkatli, sevecenlik gösteren insanlar müşfiktir, en çok da kadınlar. Sultan II. Abdülhamid tabiî âfet vb. olaylarda yardım ve katkıları olan müşfik kadınlara şefkat nişanı vermiştir. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin yedi öğüdünden biri, şefkat ve merhamette güneş gibi ol’dur.
Şefkatten Rahmete
Merhamet kelimesiyle aynı kökten gelen rahmet kelimesinin hayatımızda daha çok yeri vardır ve çoğu zaman merhamet kelimesiyle yakın anlamda kullanırız. Kubbealtı Lügatinde rahmet, Allah’ın yaratıklarına olan merhameti, acıma ve esirgemesi; halk ağzında yağmur olarak açıklanmış. Ötüken Osmanlı Türkçesi sözlüğünde ise rahmet eylemek, acımak, merhamet etmek olarak yer bulmuş. Rahmet kelimesinin dilimizde yaygın olarak kullanıldığı deyimler ve kalıp sözler vardır.
Her şeyden önce İslam Peygamberini âlemlere rahmet olarak gönderilen sıfatıyla anarız. Bir insan ahiret yurduna göçtüğü zaman, rahmet-i rahmâna kavuştu, Hakk’ın rahmetine kavuştu, Allah rahmet eylesin, deriz. Ölülerimizi rahmetle anarız, rahmetle yâd ederiz. Ölen birinin ardında ‘Allah rahmet eylesin.’ deriz. Üzerimizde manevi emekleri olan büyüklerimize “Allah’ın rahmeti üzerine olsun.” diye dua ederiz. Vefat eden kimselerin adlarını ‘rahmetli’ sıfatıyla birlikte anarız. “Rahmetli, ne iyi bir adamdı, herkesin yardımına koşardı.” Kişinin vefatından hayli bir zaman geçmiş, bir vesile onu hatırlamışsak ‘rahmetlik dedem’ , ‘bizden rahmet istedi.’ deriz. Halk arasında su gibi bir ikram karşısında canına rahmet, ceddine rahmet sözleriyle teşekkür ederiz. Bazen de işi mizaha vurur, gelen gideni aratacak kadar kötü çıktı manasına; rahmet okuttu, demekten geri durmayız.
Merhamet etmek
Ne garip bir tevafuktur ki Kur’an-ı Kerim’de rahmet kelimesi, Kur’an’daki surelerin sayısınca, yani 114 kere geçmektedir. Merhamet kelimesi ise yalnızca bir ayette “Sonra (bu sarp yokuşu aşmak) iman edip de, birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır.” (el-Beled 90/17) hitabıyla karşımıza çıkar. Ayrıca 260 kadar âyette Allah’ın rahmân ve rahîm isimleriyle aynı kökten olan çeşitli fiil ve isimler yer almakta, bu âyetlerin büyük kısmında Cenâb-ı Hakk’ın müminlere, genel olarak insanlara ve diğer varlıklara yönelik lütuf ve ihsanlarından söz edilmektedir. İslam Peygamberi “İnsanlara merhamet etmeyenlere Allah da merhamet etmez. ” , “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” Sözleriyle merhamet kavramının insan hayatında ne kadar önemli ve yüce bir yeri olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.
Şairler ve mütefekkirler merhameti, kalple ilişkilendirirler. Merhamet parantezindeki kalp, iman, sevgi ve nefretin, iyi ve kötü bütün duyguların, anlayış, duyuş, seziş yeteneklerinin kaynağı olduğu kabul edilen, insanın mânevî varlığının merkezi, gönül manasınadır. Erol Göka’nın deyişiyle kalbin kökünde merhamet vardır. Sezai Karakoç, merhametin kalple ilişkisini şu satırlarla açıklar: “Yürek katılığından, katı yüreklerden merhamet doğmaz. Merhamet kalbin yumuşamasıdır. Merhamet kalbin üzerinden kara mührün kalkmasıdır. Kalp kararışından kurtuluştur. Merhamet bütün varlığını Hak ve hakikat için adamaktır. Hem canını hem mal varlığını. Hakikat için insanlık uğruna bütünüyle koşmayı en doğal bir insanlık özelliği bilmektir merhamet.” Baştanbaşa merhametle dokunan ve umutlu yeşeren bir tarihi ve coğrafyayı anlattığı şiirinde şair; “Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır/Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.” demekten geri durmaz.
Sözlükteki anlamı, kalbimizdeki yeri, yaşantımızdaki varlığıyla koskoca bir çınardır merhamet, gölgesinde bütün insanlığa serinlik, ferahlık ve esenlik veren… Ve hiç şüphesiz “En büyük erdem merhamettir. Herkes hata yapabilir bu nedenle herkese merhamet besle... çünkü kederlidir her bir kalp...”
Yanlış bir adımla düştüğümüz dünya hayatında, kederli kalplere verilen bin adımın her santimetresinde kendimize, ailemize, akrabalarımıza, arkadaşlarımıza, dostlarımıza, kardeşlerimize, bütün insanlara ve doğadaki her canlıya sevgiyle ve şefkatle yaklaşalım, merhametli olalım vesselam.
Kaynaklar:
İslam Ansiklopedisi
Kubbealtı Lügati
Ötüken Osmanlı Türkçesi Sözlüğü
Sezai Karakoç, “Çağ ve İlham II”, Diriliş Yayınları, İstanbul, “Merhamet Ruhu” bölümü.